top of page

Kırk

Ve sonra dediler ki bir yaş daha..


Pastanın en kıymetli ve benim de kremasını en sevdiğim yerinden kocaman bir dilim daha aldım. Tüm diyet türlerini, keteojenik, aralıklı oruç o bu şu bir kenara bırakıp ulan benim en mutlu günüm diyerek ağzım yüzüm pudra şekeri olacak şekilde ısırdım.

Oh be!


Bir sürü güzel şeyi daha paketleyip sonraki senelere götüreceğim daha işimiz çok. E tabi bu kadar sene yaşadın diye hep iyi şeyler gelmiyor insanın başına ama olsun, hep öğreten bir şeyler geliyor. Zaten hep iyi şeyler gelirse o zaman iyilikle kötülük, mutlulukla mutsuzluk arasındaki o farkı nasıl anlayacaktık ki. Hepsini güzel güzel paketliyorum.


Bu hayatın A’dan Z’ye tüm insanlığı maruz bıraktığı en önemli şey “öğretmek” sanırım. Öğretiyor hayat. Bazısına hemen, bazısına kafasına vura vura, bazısına geç, bazısına erken ama öğretiyor.


Mesela bana ne öğrendin deseler “eğitim şart” derim. Bunun için kırk yıl yaşamaya da gerek yok sanırım. Ama gücün kutsandığı bu dönemden çıkıp bir an önce bilginin kutsandığı döneme transferimiz şart. O yüzden eğitim şart.

Bir arkadaşımın babası demişti, “her ne yapıyorsanız en iyisini yapın” diye. Ne varsa içinizden gelerek uğraştığınız en iyisi olun be onun. Zor değil, emek ister falan ama yapınca var ya, o kadar güzel oluyor ki. Küçük kuş lokumları gibi, ne zaman ihtiyacın olsa bir tane atıyorsun ağzına. Oh çok tatlı:)


“Hayatın sırrı oysa yedi kere düşüp sekiz kere kalkmaktı” diyor Paulo Coelho. Çok seviyorum ümidi kestikleri anda tekrar karşılarında olmayı. Son dakika golleri, Çek Cumhuriyeti maçı, Jon Snow’un ayağa kalkışı gibi. Müthiş bir heyecan duygusu midemden kaburgalarıma doluyor insanlar şaşkınlıkla izlerken. Pamuk şekerler ve çikolatalarla kaplı bir hayat sunulmuyor hiç birimize. Düşeceğiz, düşmek hayatın bir gerçeği, sıradanlığı ama kalkacağız hep ve en doğru cevabı bu şekilde vereceğiz işte.

İnadına yaşamak diyeceğiz, yetmişimizde bile zeytin dikeceğiz.


“Hayatımda birçok endişem oldu ama çoğu yaşanmadı bile” diyor Mark Twain. Dönüp baktığımda o kadar çok var ki bunlardan. Olabildiğince silkeliyorum çoğunu ama henüz söylemediğim bir şarkının, girmediğim bir toplantının, katılmadığım bir davetin, tatmadığım bir mağlubiyetin, olmayan bir kavganın endişesini çokça taşıdığım zamanlar olmuştu. Feragat ediyorum hepsinden, hakkım olanlardan kendi isteğim ve arzumla vazgeçiyorum. Oh be!


Her şeyi olduğu gibi kabul etmeye devam edeceğimiz bir yaşa daha göz kırpıyorum bugün.  Godot’yu bekler gibi değil Simurg’u arar gibi yürüyorum yollarda. Beklemeyi unuttuğum ya da çok istediğim bir sürü dileğimle kucaklaşıyoruz yolda.

“Kendini boşuna harcamış olur insan, dilediğine erer de sevinç duymazsa” diyen Lady Macbeth’ düşünerek gülümsüyorum yeni güne.


Oh be!


Aşkım da değişebilir, gerçeklerim de.

Pırılpırıl dalgalı bir denize karşı

Yangelmişim dizboyu sulara,

Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum.


Yeni.


Gün.


Kırk.


🙏


🧿

52 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Konumuz ne?

Neden insan nereye gideceğini bilmeden kayboluyor arayış çukurlarında? Bir “arıyorum” kisvesi altında sonsuz hata yapma lüksüne sahip...

Dükkan

On üç yaşındaydım. Sefaköy’ün adından bağımsız orta direk altı vatandaşlarıyla birlikte doksanların tadını çıkardığım dönemlerdi. Aslında...

Comentarios


bottom of page