top of page

Unutulmayan Yaz

  • Yazarın fotoğrafı: İlker Güneş
    İlker Güneş
  • 24 Kas 2019
  • 4 dakikada okunur

Bana kimse gelip sen arabesk dünyasını seviyor musun, bu adamları dinlemek ister misin, taverna müzikleri hoşuna gider mi demedi. Alıp attılar bu acının tam ortasına. Dokuz yaşında bir çocuktum ve alnıma yazılmıştı artık, acı çekecektim.

Hiçbir aşkım Amerikan romantik komedi filmlerindeki gibi olmayacaktı. Her kız beni reddecekti, ümit verip başkalarıyla hayatlarına devam edeceklerdi. Ben tam dokuz yaşındayken yazıldı bunlar. Bu işte dayımın katkısı kesinlikle çok büyüktü.

Neden bilmiyorum, bu dönemde hayatımın açılış şarkısı hep Cengiz Kurtoğlu’ydu bende. Açılış şarkısı bu olunca konuyla ilgili tüm süreçleri de buna göre yaşıyordu insan. Tanıştığım ya da hoşlandığım kızlarla yaşayacağım her şey belliydi, önce aşık olacaktım. Bir süre bu aşkı uzaktan yaşayacaktım. Sonra bir fırsatını bulup konuşacak ve reddedilecektim. Bundan sonrası zaten standart süreç.



Uygun miktarda Cengiz Kurtoğlu, Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Arif Susam alınarak vücudun kabul ettiği miktarda acı çekilecek sonra da bu acı Mezdeke 2 ve diğer oyun havaları eşliğinde azalarak vücudu terkedecekti.

İşte tam da her şey böyle başladı.

Güneşli bir salı günü yazları geçirmek için teyzemlerin önerisiyle taşındık Küçükçekmece’ye. Tüm gün annemin şunu getir bunu götürlerini tamamladıktan sonra biraz nefes almak adına odadan çıkıp sahile doğru yürüdüm. Odadan çıkınca balkonumsu bir yapının içinden geçerek sokağa adım atabiliyorduk. Kaldığımız 1+0 neredeyse hiç metrekare odayla sahil arasında takribi elli metre vardı. Oda diyorum çünkü bir ev değildi, odaydı. Duşu elli metre güneyde, tuvaletleri yüz metre kuzeydeydi. 1+0 minnoş metrekare odalardan oluşan yüze yakın yaşam alanı. Sahile doğru yürürken önce sağımda kalan dört tane duşa kabine rastladım .




Üstünde bulunan depo gündüz güneşle ısınıyordu fakat gece duş almak isteyenlerin sıcak su ile yıkanma ihtimalleri pek yoktu. Yürümeye devam edince küçük kum sahayı gördüm ve buranın yanındaki çardaktan geçerek sahile ulaştım. Sahilde boş duran banka otururken yan taraftaki banktan gelen kahkaha sesleri ulan buraya oturmasamıydım dedirtti ama artık kalkamazdım. Tüm artist bakışlarımla denize bakıyor ve anlamsız şekilde kafamı sallayarak sanki gerçekten denizde bir şeyleri izlediğim hissi yarattığımı düşünüyordum ki yan taraftan gelen “merhaba” sesiyle irkildim. Dudaklarıma koyduğum yapmacık gülümsememle kafamın sola doğru dönmesi o kadar doğaldı ki ben bile şaşırdım. Normalde çalışsan ikisi aynı ana denk gelmezdi.

"Merhaba" dedim. Bu sırada gördüm ki tek banka 7 kişi sığabiliyormuş. Herkesi aynı yapmacık kafa sallaması ile selamladım. Bu sefer aynı senkronu yakalayamadım. Önce yapmacık oldum sonra kafam hareket etti. İyice deve kuşuna bağladığım sırada "hoş geldin" dediler tek bir ağızdan. "Hoş bulduk" dedim tek bir ağızdan.

"Sanırım 37 numaraya geldiniz" dedi bir tanesi.

Kafamı çevirdim ve onu gördüm. Hayat durdu o an. Ben yine evet deyip yapmacık gülümseyecektim.

Yani ben evet dediğimi düşündüm, ya da bir şey dedim diye düşündüm en azından. Neler oluyor anlayamıyordum ama karşımda gördüğüm şey her neyse çok güzel gülüyordu, hareket edemiyordum, bir şey oldu kilitlendim, karabasan gündüz gelmişti sanki, kulağımın dibinde el bombası patlamıştı ve herkes konuşurken ben etrafı duyamıyordum, ne kadar da güzeldi, bir insan ancak bu kadar mı güzel gülebilirdi?

Bu neydi ya, bir deniz kızı mıydı bu? Kimdi bu ve bana nasıl yapıyordu bunları. Vücudum bence felç geçiriyordu ama bilincim yerindeydi. Yüzümdeki gülümseme asılı kaldı. Dudaklarımı toparlayamıyordum, oyun takılı kalmış gibiydi.

Bu sırada Ümit Besen aşk kanatlarını takarak havalanmaya başlamıştı denizin üzerinde, arkasından Cengiz Kurtoğlu ona eşlik ediyordu. Kum saha üzerinden uçarak İstanbul semalarına ulaştılar. Güneş altında iki şişe köpek öldüren içmiş gibiydim. Ben hala duruyordum, sanki dört saat geçmişti ve herkes benim bir şey söylememi bekliyordu. Sonra biri soğan mı koklattı ya da amonyak mı içirdi bilemedim ama aniden bütün sesler belirginleşti ve daha net duyulur hale geldi. Kafamı kaldırdığımda bana şaşkın şaşkın bakan yedi insan gördüm.

Sanki uyuya kalmıştım da gelmemiz gereken yere gelmiştik. Hoş bulduk dedim.

Bana hala saf mı lan bu der gibi baktıkları için hızlıca toparlamaya çalıştım kendimi.

"Evet" dedim hemen, "bugün taşındık, teyzemler burdaydı zaten belki bilirsiniz, hemen şu ilerdeki ev. Muhtarın evi de derler. Biz sadece yazları kalmak için geldik işte." Saçmalıyordum. Bütün bildiklerimi anlatarak az önceki sessizliği unutturmaya çalışıyordum aslında. Az daha devam etsek kimlik fotokopisiyle altı tane vesikalık da bırakacaktım bankın üzerine.

"Hoş geldin" dediler ve sonra aralarında sohbet etmeye devam ettiler. "ben ev işlerine devam edeyim" dedim, kalktım o banktan. Yürümeye başladım ters yöne doğru.

Kamyon çarptı sanki, kalktım bir daha çarptı, kalktım bir daha çarptı. Ya bir dur dedim de durdu. Sigara içsem yanımdaki arkadaşıma “bi sigara versene” diyeceğim andı bu an ama ne ben sigara içiyordum ne de yanımda kimse vardı.

Kontrolsüz yürüyordum, sanki bir yere ulaşmak ister gibi. Ulan dedim kimse uyarmadı ki beni. Tek dostum Cengiz Kurtoğlu’ydu. O böyle durumlar için bir sürü şarkı yazmıştı. Şu anda da arka plandan “her köşe başında gölgeni gördüm, daha yokluğunun ilk akşamında” çalıyordu. Daha akşam olmadan şarkının acısı vücudumu sarmıştı. Kafamın içinde devamlı konuşan sesler vardı. Daha da hızlanmaya başladım. Hızım arttıkça arkamdan gelen sesler de artmaya başladı, arttı arttı. Nasıl bir şeymiş ya bu derken bir baktım meğer yoldaki köpekler beni kovalamaya başlamış. Laaaaaan diyerek kaçmaya başladım, aşk dediğim şey sokaktaki Sivas’ların evinden çıkan kangallarmış. Hayvanın sesi Serengeti’de yaşayan aslanlardan farksızdı.Aynı anda köpeklerden kaçıyor, altıma kaçırmamaya çalışıyor, sığınacak yer arıyor ve sahildeki kızı düşünüyordum. Bu köpekler kesinlikle beni kovalamıyorlardı, beni yakalamaya çalışıyorlardı. Çok zamanım kalmadığını hissettiğim an önümdeki elektrik direğini gözüme kestirdim ve dördüncü demirine kadar tırmandım. Köpekler direğin altında havlamaya devam ettiler, en büyük olanları ben seni nasıl olsa yakalarım bakışı attı ve sonra diğerlerine işaret verdi, gittiler.

Arka planda “dönmesen de geri farketmez artık” çalıyordu.

Ben her ihtimale karşı on beş dakika daha direkte durduktan sonra indim ve hızlıca yazlığa geri döndüm.

Sırtımda ter, kalbimde anlamadığım bir sızlama, kulağımda Cengiz Kurtoğlu önce yüz metre yukarıdaki tuvalete gidip elimi yüzümü yıkadım sonra da evden kıyafetlerimi alıp elli metre aşağıdaki duşlara gidip duş aldım.

Unutulmayacak bir yaz işte tam orada başladı.

Son Yazılar

Hepsini Gör
Konumuz ne?

Neden insan nereye gideceğini bilmeden kayboluyor arayış çukurlarında? Bir “arıyorum” kisvesi altında sonsuz hata yapma lüksüne sahip...

 
 
 
Kırk

Ve sonra dediler ki bir yaş daha.. Pastanın en kıymetli ve benim de kremasını en sevdiğim yerinden kocaman bir dilim daha aldım. Tüm...

 
 
 

Comments


  • Facebook Social Icon
  • Twitter Social Icon
  • YouTube Social  Icon
  • Instagram Social Icon
bottom of page